parapsikoloji,kuantum,düsünme,bilim,islam,ilim,tasavvuf gibi konularda iceriklerin paylasıldıgı bir ortam..

test

Son Yazılar

Post Top Ad

Your Ad Spot

10 Mart 2016 Perşembe

Astroloji gerçeği ve Alın yazısı

Binlerce yıldır mistik düşünürlerin ve bilgelerin üzerinde çalıştığı ve eserlerinde geniş yer verdiği, günümüzde ise özellikle gelişmiş ülkelerde üniversitelerde öğrenimi yapılan, birçok devlet adamından, iş adamına kadar herkesin itibar ettiği “Astroloji” nedir? Temelindeki bilimsel gerçekler nelerdir?  Astrolojiyi bilmenin ve öğrenmenin insana ne gibi faydası olabilir? Din astrolojiyi nasıl değerlendirmektedir?

kaynak:http://kozmikfrekans.blogspot.com.tr/2010_10_19_archive.html?view=classic&m=1

Astroloji tarih boyunca üç kategoride ilgi alanı oluşturmuştur. Kişilerin yıldız haritası ile uğraşan “genetik astroloji”- gelecekteki hadiseleri önceden tahmin etmekle uğraşan “kehanet astrolojisi” ve “kozmolojik astroloji”dir. Çoğu müslüman düşünür astrolojinin genellikle kozmolojik yanı ile ilgilenmiştir.  

Halk astrolojisi ise insanların gelecek hakkındaki endişelerini yatıştırmaya vesile teşkil etmek üzere "kehanet" sanatlarıyla birleşmek sureti ile astrolojinin özünden uzaklaşıp bir “fal” çeşidi haline getirilmiştir.

Bir gezegenin bulunduğu burçta oluşturacağı etkileri bilip, değerlendirebilen bir kimsenin, bu burcun etkisindeki bir insanın özelliklerini ve nelerden etkilenebileceğini genel hatları itibariyle analiz edip, yorumlaması geleceği bilmek değildir. Bu ilâhî/evrensel sistem içindeki ilimlerden bir ilimdir.

Yeryüzünde meydana gelen iklimsel birtakım oluşumların (soğuk, sıcak, yağmur, sel, vb.) negatif tesirlerinden zarar görmemek için önceden bu oluşumları meydana getiren sistemi okuyup, değerlendirerek gerekli tedbirleri alıp hazırlıklı olmak ne kadar önemli ise, evrensel sistem içerisinde oluşacak negatif etkilere karşı da önceden tedbir alıp, hazırlıklı olabilmek için astrolojinin bilinmesi o derece önemlidir. 
  
Aslında “astroloji” doğum an'ının kalitesini ölçen bilim dalının adıdır. Fakat diğer bütün geleneksel ilimler gibi astrolojinin de dayandığı "metafizik" temellerin kaybedilmesiyle günümüzde bu ilim kelimenin gerçek anlamıyla tam bir hurafeye dönüşmüştür.

İnsanın doğum anı kalitesini tespit eden bu ölçme işlemi, ölçümü yapanın bilgisi, sezgisi ve becerisi oranında hassastır. Doğru astrolojik harita okuma holografik bakış ve değerlendirme yeteneğini gerektirir.  

Kişinin yaşam içerisinde karşılaştığı olaylar, doğum an’ındaki zaman kalitesi'nin prensipleri/içeriği ile benzerdir. Kişinin yaşam boyu karşılaştığı olaylar, doğum an’ındaki zaman kalitesi ile aynı özellikleri taşırlar. Yalnız olaylar aynı özellikleri taşısalar da hep değişik sahnelerde oluşurlar. Çünkü zaman kalitesi hep farklıdır. Doğum an’ında gezegenlerin oluşturduğu “evrensel enerji”nin akışını o an için dondurup, fotoğrafını çektiğimizi varsaysak ve bu fotoğrafın grafik şemasını çizsek, doğum harita'sını (horoskop) oluşturmuş oluruz.   
Her bireyin doğum haritası (doğum an’ındaki gökyüzü haritası) kişinin kaderini (istidat ve kabiliyetlerini) gösteren bir“hologram plaka yani, Levh-i mahfuzudur.   

Bir doğum haritasında gezegenler, zaman içerisine depolanmış anlam ve temel ilkeleri gösterirler. Evren (makro-kozmos) ve insan (mikro-kozmos) orijini aynı öz’den alan yaratılışın ifadeleri olduğu için her ikisi de benzer biçimde hareket ederler. Bundan dolayıda insanın yeryüzündeki eylemleri, göklerdekinin bir yansıması olarak açığa çıkar.
                                                                                                                      
Doğum haritasını (horoskopu) bir tür evin planı, taslağı gibi düşünürsek bu taslak üzerinde kapıların, pencerelerin yerleri bellidir. Odaların büyüklüğü, konumları bellidir. Ama biz temel öğeler aynı kalmak şartıyla ayrıntıları değiştirebiliriz. Evi yaparken taslağa bağlı kalmamız gerekmediği gibi, yaşarken de haritamız da yazılanlarla sınırlı kalmamız gerekmez. 

Bundan dolayı, insan astrolojik doğum haritasından faydalanarak günlük oluşumları değerlendirebileceği gibi, kendi terkipsel yapısını öğrenip kendisini geliştirebilme imkanına da sahiptir.

Tarih boyunca astrolojinin özünü anlayamamış olanlar astrolojiye karşı olmayı sürdürürken, aynı ısrarla gökte ne varsa yerde de o vardır prensibini temel almış olan ünlü astronomlar ve büyük arifler arasında astroloji popüler derecede gelişmesini sürdürmüştür.

Bir kısım dini otoritelerin astrolojinin kehanet yönüne olan muhalefetine rağmen, bu ilim yüzyıllar boyu İslam medeniyetince de kabul görüp uygulanmıştır. 

Gerek Kur'an ayetleri, gerekse Hz. Muhammedin hadislerini referans alan islam alimleri, yeryüzündeki olayların seyrini belirlemede, kozmik hakikatin meleki yönünü inceleyen bu ilime önem vererek, İslam metafizik ve kozmolojisini oluşturmuşlardır. 
  
Buna en güzel örnek ünlü astronomi, fen ve İslam alimi İbrahim Hakkı Hazretleri “marifetname” isimli eserinde ay’ın burçlarda dolandığı süre içerisinde, hangi burçta iken nelerin yapılması gerektiğini ay, güneş ve diğer gezegenlerin yansıtmış olduğu mânâların, günün saatleri üzerindeki etkilerinden nasıl faydalanılması gerektiğini geniş bir şekilde anlatmaktadır.

Zaman içinde edinilen tecrübeler ve yaşanılan olaylar neticesinde insanlar gezegenlerden gelen kozmik ışınların etkilerinin, insan kaderi üzerindeki rolünü açık bir şekilde tespit etmişlerdir.

Ne var ki bu tespit onları, bütün oluşların ardında yıldızlar olduğuna göre, o halde yıldızlar "tanrı" dır düşüncesine getirmiştir. Böylece, başta güneş olmak üzere, ay ve çeşitli yıldızlara tapınma devri başlamıştır!.. Oysa, yıldızların yaydıkları bu etkiler Allah takdir ve kudretinin açığa çıkmasından başka bir şey değildir!. Dolayısıyla esas amaçtan sapılarak, astroloji ilmi, hak etmediği bir noktaya indirilmiştir.

Daha sonra, Hz. İbrahim peygamber başta olmak üzere, tüm peygamberler, yıldızların tanrı olmadığını, bütün evreni ve evrende var olan her şeyi yaratanın, mutlak varlık olan Allah olduğunu sürekli olarak açıklamışlardır. Dolayısıyla, yıldızları mevcut özellikleriyle yaratan ve onlar üzerinde de, yegane söz sahibi olan, Allah’tır gerçeğini insanlara idrak ettirmeğe çalışmışlardır.

Pek çok İslâm düşünürü de, yıldızlar konusunu inceleyerek, varlığın var oluşunda burçların ve yıldızların rolünü, çeşitli kitaplarında anlatmışlardır.

Kur'an da yıldızlarla ilgili 60 ın üzerinde ayet bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse; “Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizlere teshir buyurdu. Bütün yıldızlar da o’nun emrindedirler!. Elbette bunda aklı olan kavim için, ibretler vardır.”-“ Onlar yıldızla hidâyet bulurlar.” (Nahl suresi/ 12-16)- “Yolunuzu bulmanız (hidayete ermeniz) için yıldızları var kılan O'dur. Bilen bir kavim için, âyetleri detayları ile açıkladık.”(Enam suresi/97)   
                   
Hz. Muhammed'in ay takviminin 13, 14 ve 15. günlerinde insanlara oruç tutmayı, güneş ve ay tutulmaları esnasında namaz kılmayı tavsiye etmesi, evliyahullahın, divan toplantılarını ay'ın on dördünü on beşine bağlayan gecede yapmasının sebebi, yıldızların, özellikle ay’ın dolunay pozisyonunun yeryüzüne göndermiş olduğu “kozmik ışınlar” ın oluşturduğu etkilerle ile ilgilidir. 

Astrolojinin ne olup, ne olmadığını daha iyi anlayabilmek için öncelikle “kozmik ışın”ların hücreleri meydana getiren "dna ve r na" molekülleri üzerindeki etkisine bakmak gerekir. Çünkü canlılarda genetik dizilimi etkileyip, değiştirebilen tek enerji kaynağı “kozmik ışın”lardır. 

Kozmik ışınların hücre molekülleri üzerindeki etkileri atom altı, kuantum boyutunda oluşmaktadır.  Çok güçlü enerjiye sahip kozmik ışın dalgaları saniyenin binde biri kadar bir sürede  bir “dna” molekülüne çarpar ve parçalarsa “dna dizilimini” oluşturan bilgi kaybolur. Ve kopan parça başka bir yere eklenerek yeni bir “gen” yapısı oluşturur. Ve bu gen yepyeni bir özellik kazanarak ortaya çıkar.

Maddenin öz boyutuna indiğimiz zaman, salt enerji kütlesiyle karşılaşırız. Yani varolan her şey enerjiden meydana gelmiştir. Enerjinin de özü olan mânâlar da belli frekanstaki dalga boylarıdır. Bu enerjinin yoğunlaşmasıyla, belli mânâları ihtiva eden yıldız toplulukları yani burçlar, daha sonra da, ağırlıklı olarak bir burçtaki karakteristik mânâların etkisiyle programlanmış planetler meydana gelmiştir. Böylece her planet bir burçtaki mânâlarla (esmalarla) ağırlıklı olarak programlandığı için o burcun yönetici gezegeni olma vasfını kazanmıştır. Bu planetlerin sahip oldukları kozmik ışınlar insan beynini irrite ederek, kapalı kalmış bazı özelliklerin açığa çıkmasına neden olurlar.

Doğum anında insan beyninin kozmik ışınlara maruz kalması sonucu, her gezegen sahip olduğu frekans formu’nda beynin hücrelerini programlayıp, gen yapısını oluşturduğu o an’dan itibaren kendi anlamlarının oluşmasını temin eder. Bu da kişinin huy, karakter, düşünce tarzı, yetenek, istidat, kabiliyet gibi yaşamsal unsurlarını oluşturur. İnsan doğum anında bulunduğu coğrafi bölge itibariyle hangi yıldızın tesirini güçlü olarak alıyorsa, o dalga karakteristiğinde beyni programlanır.

Doğum anında İnsan beyninin kozmik ışınlarla programlanması iki aşamada oluşur. Bir kısım kozmik ışınlar bebek anne karnında iken beyne etki ederken, bazı kozmik ışınlarda bebek anne bedeninden başını çıkardığı anda direkt beyni etkileyerek, kişinin ana programını oluşturan yazılımın son şeklini oluşturur. Yani kişinin bireysel kaderi alın yazısı (değiştirilemez kaderi/programı) o an'da yazılmış olur. 

Yani, bu şekilde insanın beyninde belli bir sistem ve mekanizma kurulmuş olur. İnsan bu mekanizmayı kullanabildiği oranda da kendisinin oluşturduğu dünyasını yaşamaya başlar.

Doğum anında, oluşmuş olan programı/kaderi (yetenek, istidat ve kabiliyetler) ölçüsünde evrendeki kozmik tesirlerin değerlendirilmesi ile kişinin yaşamı/dünyası oluşmaktadır. Oluşan bu program kişinin bireysel kaderi yani alın yazısıdır. Ve ölümü tadıncaya kadar bu program doğrultusunda yaşamını yönlendirecektir. Bu an'dan sonra, beynin dışarıdan başka tesirler alarak sabitleşen bu programı (kaderi) değiştirmesi mümkün değildir.


Yıldızlardan gelen kozmik ışınlar, ancak kişinin “fıtratının/esma terkibinin” müsade ettiği (rabbinin izni) kadarı ile, kendi özünde var olan manaların açığa çıkmasına sebep olur. Yani gezegenlerden gelen kozmik/astrolojik etkiler, sadece kişinin veri tabanında/programında var olup da, açığa çıkmamış manaların açığa çıkmasını tetikler. Herkesin veri tabanı da farklı olduğu için aynı etki, herkeste farklı sonuçların açığa çıkmasına neden olur. İnsan açığa çıkan bu manaları değerlendirebildiği oranda da "kader"ini oluşturur.

Kader dediğimiz mekanizma, yani "alın yazısı" beynin aldığı program neticesinde oluşmaktadır. Bu oluş Kuran’da şöyle anlatılır; (İsra suresi/84) Hepsi de kendi programlari doğrultusunda (şakûllerinde) fiiller ortaya koyarlar. (Hud suresi/56) “Yürür hiç bir mahluk hariç olmamak üzere, hepsini alnında çekip götüren O’dur.”

Doğum anında yıldızlardan gelen tesirleri alan beyin istidadını elde eder. Fakat bu istidadın hangi konular üzerinde olacağını belirleyen, o kişideki genetik verilerdir. Yani anne-baba ve atalardan gelen genetik veriler, ancak uygun frekanslardaki kozmik tesirler yoluyla açılım alabilirler. Bu veriler eğer uygun açılımı alamazlarsa, gelecek nesillerde bu verilerin açığa çıkabileceği uygun bir beyin bulana kadar kapalı kalırlar, açığa çıkamazlar.

Genetik bilgilerdeki istidat, burçlardan/yıldızlardan gelen tesirlerle programlandıktan sonra, bir de o istidadı açığa çıkarabilecek kabiliyetin oluşumu söz konusudur. Bu da tam doğum anında, annenin manyetik koruyucu alanından başını dışarıya çıkaran bebeğin, o anda doğu ufkundan yükselmekte olan burçtan gelen tesirleri çok güçlü olarak almasıyla meydana gelir. “yükselen burç” olarak tabir ettiğimiz bu oluşla kişinin programı son halini alır. Ve kendisinde açığa çıkabilecek kabiliyet böylece programlanmış olur.

Kozmik ışın'ların, beyni programlaması çok kısa zaman diliminde olduğu için, birkaç saniye farkla bile doğan ikizlerin aldıkları etkiler bile birbirinden farklı olur. Mesela, hızlı hareket etmekte olan ay, ikinci bebeğin doğduğu birkaç dakika veya saniye içerisinde burç değiştirmiş olabilir. Bu da beyinde farklı bir oluşum meydana getirir. 

İnsanlar aynı zaman diliminde doğmuş olsalar da farklı genetik mirasında etkisiyle, birbirlerinden farklı karakter yapıları gösterirler. Bu şekilde farklı genetik bilgi, farklı istidat ve kabiliyet üçlüsünün açığa çıkarttığı birbiri ile aynı olmayan karakter kompozisyonları ortaya çıkar.

Tüm dünyanın takdir ettiği büyük islâm alimlerinden "Muhyiddini Arabi" Futühat-ı mekkiye isimli eserinde, her bir burçta otuz ilim hazinesinin olduğunu, hızlı hareket etmekte olan planetlerin aynı burcun farklı derecelerinde yer alması ile aynı zaman dilimi içerisinde doğmuş olan ikizlerde bile bu yüzden çok bariz karakter farklılıkların oluştuğunu söylemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar